Osman Batur Betiği –Hakan İlhan Kurt

Osman Batur Betiği –Hakan İlhan Kurt

– bütün ölümsüz Türkistan Savaşçıları’na… 

sesimin ulaştığı tüm cephede hür sözüm
ve bıçkın göğüslerde uzun karlı akşamlar
kayda geçirilirken Altay yanığı yüzüm
semâyı omuzlayan her yaramdan gül damlar
yürürüm şu sipersiz coğrafyam dar içimde
ey Türkistan, yürürüm; bir seyir var içimde

yağar burkutlarımın çelik temren pençesi
sabır tasında obam ünler Rus’a Çinli’ye
ve kuşluk vaktine dek bütün kuşların sesi
bir ağız Tanrı birler solgun kara dinliye
yurdumda zürriyetim köşe bucak ay Hüdây
ne kaçak eyle beni ne de yüke say Hüdây

elbette ki bağ boğum ırkıma dolanda toy
şahlanır sayatlarım saylarda misil misil
orta kuşak yuğlarda alazlanır cümle huy
gözyaşlarımla büyür ala yunak bir nesil
andolsun yedi göbek yedi düğüm o güne
Böke Batur öğüdü öğüttüğüm o güne

harsımla secdelerim anamın ak sütünü
gürlerim Köktogay’da ümitler gülüştükçe
asrı ekmekler cengim; kara örtüsü tünü
kara saçımdan çekip toprakla bölüştükçe
nice tohum çatlatır kıra yatık kaşlarım
nice düşman eceli kara çatık kaşlarım

pusularım puslanır avuç içim bembeyaz
ölümler beğenirim bin yıllık betiklerden
takvimsiz renklerimi şakırdatır da ayaz
tutunurum sabrıma sabırsız tetiklerden
düşen benim kalkan ben delik deşik gövdemle
dağları kürür gölgem bala-beşik gövdemle

ey Türkistan, yürürüm; damar damar nârına
kanımla imzaladım ben kayıtsız kinleri
yarına sere serpe bir tomurcuk kârına
adak verdim adadım, kadın erkek binleri
hürriyetim imânım, düşse sızım kaldırır
imânım; düşsem bir gün, oğlum kızım kaldırır

Gez Kurt’ta ekimlerim tutanaksız ve koçak
evime evdeşime çekik gözlerim pusat
göç yollarımı tutar kır soluyan her saçak
ve kıpkırmızı tuğum baskınlarımdan hasat
zeytin zeytin yeşerir meş’âleler yağıya
rüzgâr yalayan atlar al yeleler yağıya

avuçlarım uzanır aksungur tüneğine
yaslanır çiçeklere koynumun sapakları
yer yatağı düşlerden her taşın beneğine
bir ok gibi saplanır yorgun dizkapakları
bin yadıma bir adım yurdumu alır adım
ey Türkistan, yurdumda isyancı kalır adım

kurt ulumalarında başım esrik ve aylak
günbatımını bekler ayağı yalın yamaç
sallar ufku kökünden gözlerime basarak
çifte büklüm yapraklar yeşil dallar gür ağaç
kanat açarım vakte han-saraylar ardımda
çoğul söylencesinde dolunaylar ardımda

ala sayvan avlakta nimetim süreğime
yıldırım gibi inip diz çöktürdüğüm belâ
devrânı yazıt yazıt işlerken ereğime
kolumu kulağımı doğrar sarı istilâ
cihâna açan benim bende açan Kamambal
boyun verdiğim hâlde benden kaçan Kamambal

odlanır yüreğimde akar da billûr billûr
tarih boyu eziyet bitmek bilmeyen kıyım
bilmem hangi atlasın ortasına düşen nûr
bilmem hangi böceğin taptazecik rızkıyım?
Urumçi sokakları kokumdan tanır beni,
ölmedim ben ölmedim öldü mü sanır beni?

 2 Eylül 2010 / Gaziantep

Hakan İlhan Kurt

Ant -Hakan İlhan Kurt

– Adalar Denizi’nden Altaylar’a tüm Türk Gençliği’nden, Yüzyılın Kürşadı Hüseyin Nihal Atsız Beğ’e –

Kün Vakti Kuday verdi, yerle göğün arası,
Tengri Kut Mete Han’dan oymağ öze toy olur! ..
Çakımlar donatırken, Kara Budun karası,
Kürşat’ta İlteriş’te kanım töze toy olur! ..
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Bengüsu çağlar bulağ görünende ay-peri,
Görküne usum kaçar, ışıtırken gökleri…
Doğanda ucaltan gün, muştu verir tan yeri
Kökbörü uluyanda, Oğuz ize toy olur!
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Şadlarım, tiğinlerim, bağır basıp belende,
Dururken yığıncağa, bir araya gelende…
Kımızla gökçen kızlar, belleğimi çelende,
Acunu aydınlatan günüm kıza toy olur! ..
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Koç erler, buğra beğler, pusatlanıp binimden,
Savrula yağı-çaşıt, od sırmalı kinimden…
Varanda tapıncağa, ürksün albız tinimden
Yalvacın buyruğunda, üreğ köze toy olur!
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Albastı obruğunda, ocağımın eşiği,
Kuşanır umay-ayzıt, balalarım beşiği…
Susanda ozanlarım, tünce saklı keşiği,
Ad adlar Dedem Korkut, kopuz söze toy olur!
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Karındaş Seyhun, Ceyhun, Aral Göl’de barışıp,
Kadırgan, Ural-Altay, mavi gökle yarışıp,
Ne vakit kısraklarım, uçmağ içre varışıp,
Çıkanda Oğuz Kağan, otağ dize toy olur…
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Han kurdum boy boylayıp, oba oba beğlerim,
Başı gök yazıtlarım, kutlu betiğ eğlerim,
Anka’yı baykaraya, baysungura yeğlerim,
Tiyanşan Doruğu’nda, kömen kuza toy olur!
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Uruğum suyurgayıp, yabgulara yerince,
Tutuşur cirit, tepüğ, güreş, oksak erince…
İl tutan Kağan-Katun, Ötügen’e girince,
Ötügen arkış arkış, toynak toza toy olur!
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Okrarken bidev atlar, börü başlı tuğunla,
Kutsanır tunçtan ordu, utku ardı buğunla…
Kamlarım uğurlarken, göçenleri yuğunla,
Yay, sadağ, kargı, kalgan; vuruş uza toy olur! ..
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Katığım Alp-Er Tunga, tuzsuz kuru aşıma,
Uldızlar Kaşgarlı’dan, aktulgalı başıma…
Yüzüncü gize erdim, on bin yıllık yaşıma,
Kök tutan balballarda erkim gize toy olur!
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

17 Ekim 2004

Hakan İlhan Kurt