Ant -Hakan İlhan Kurt

– Adalar Denizi’nden Altaylar’a tüm Türk Gençliği’nden, Yüzyılın Kürşadı Hüseyin Nihal Atsız Beğ’e –

Kün Vakti Kuday verdi, yerle göğün arası,
Tengri Kut Mete Han’dan oymağ öze toy olur! ..
Çakımlar donatırken, Kara Budun karası,
Kürşat’ta İlteriş’te kanım töze toy olur! ..
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Bengüsu çağlar bulağ görünende ay-peri,
Görküne usum kaçar, ışıtırken gökleri…
Doğanda ucaltan gün, muştu verir tan yeri
Kökbörü uluyanda, Oğuz ize toy olur!
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Şadlarım, tiğinlerim, bağır basıp belende,
Dururken yığıncağa, bir araya gelende…
Kımızla gökçen kızlar, belleğimi çelende,
Acunu aydınlatan günüm kıza toy olur! ..
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Koç erler, buğra beğler, pusatlanıp binimden,
Savrula yağı-çaşıt, od sırmalı kinimden…
Varanda tapıncağa, ürksün albız tinimden
Yalvacın buyruğunda, üreğ köze toy olur!
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Albastı obruğunda, ocağımın eşiği,
Kuşanır umay-ayzıt, balalarım beşiği…
Susanda ozanlarım, tünce saklı keşiği,
Ad adlar Dedem Korkut, kopuz söze toy olur!
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Karındaş Seyhun, Ceyhun, Aral Göl’de barışıp,
Kadırgan, Ural-Altay, mavi gökle yarışıp,
Ne vakit kısraklarım, uçmağ içre varışıp,
Çıkanda Oğuz Kağan, otağ dize toy olur…
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Han kurdum boy boylayıp, oba oba beğlerim,
Başı gök yazıtlarım, kutlu betiğ eğlerim,
Anka’yı baykaraya, baysungura yeğlerim,
Tiyanşan Doruğu’nda, kömen kuza toy olur!
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Uruğum suyurgayıp, yabgulara yerince,
Tutuşur cirit, tepüğ, güreş, oksak erince…
İl tutan Kağan-Katun, Ötügen’e girince,
Ötügen arkış arkış, toynak toza toy olur!
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Okrarken bidev atlar, börü başlı tuğunla,
Kutsanır tunçtan ordu, utku ardı buğunla…
Kamlarım uğurlarken, göçenleri yuğunla,
Yay, sadağ, kargı, kalgan; vuruş uza toy olur! ..
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

Katığım Alp-Er Tunga, tuzsuz kuru aşıma,
Uldızlar Kaşgarlı’dan, aktulgalı başıma…
Yüzüncü gize erdim, on bin yıllık yaşıma,
Kök tutan balballarda erkim gize toy olur!
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!

17 Ekim 2004

Hakan İlhan Kurt

Sarmal

Sırtında saplanmış bir bıçak ve diyordu Sezar: Sen de mi Brütüs??

Arzu Başarıcı-Yazılar
Arzu Başarıcı-Yazılar-Sarmal

İşte bu dünyada en kısa haliyle en derin konuya geçiş başlıyordu. Bildiğiniz derin dipsiz kuyu. Böyle kötülük olur mu ya, demiş olabilirsiniz içinizden. Çünkü hemen anladınız, Sezar’ın kime neyi kastederek o cümleyi kurduğunu. Kendi celladını doğurup besleyip, öldürmez beni nasılsa, diyerek, arkanızı ona dönüp yürüyerek gitmek, cesaret ister.

Komşu kıyılarımız yok, hayatımız bir tane tek kullanımlık. Diyemeyiz ki gidip; nerde, o tarafta neler oluyor, bakıp göreyim, yaşayayım.. Sırtımızda dost denen o bıçak ve onun kanlı gözü, kalbimizde ihanet, yürütürüz kendi gerçekliğimize. Ve, tabi kötü son. Olur da o kötü son çok erken gelmez de, gecikirse.. İşte o an yaşam sahnesinde bilinmez sayıda perde aralanır, yonca şeklinde çevre yollarına benzer sarmallar içinde yürür insan. Bazen aynı yöne tekrar tekrar dönerek, başlangıca vararak. Haliyle bu çıkmazda bin bıçak gözü kan revan, yıkık viran.. Düşe kalka. Kan kaybından asla ölmeden, ama sürünerek kimi zaman. Hatta mitolojik bir kahramanın defalarca sırtında bir taş, zirveye ulaşmaya çabalaması kadar büyük dertleri olur. Milyonlarca çakıl taşı dolu yaşam yükü, tabiatına uygun döngüye geçerken; kadın suretleri, erkek öyküleri, çocuk gülüşleri, hepsi çakıl taşlarının arasına şeker pembesi ışıltılar saçar…

Brütüs nerede, derseniz, o zaten yürüdüğünüz yolun ta kendisi. Sezar mı ne oldu?? İşte hayatın kendi sarmalı, tıpkı bir kedinin kördüğüm ettiği ninenizin yün yumağı kadar karıştı.. Sezar siz oldunuz.

Dedim ya az evvel konuyu hemen anladınız. İşte konu sizsiniz.

Arzu Başarıcı