“Av ve avcılık konusu da Türk mitolojisinde orman ve ağaç imleriyle bağlıdır. Ağaç ve orman iyelerine duyulan saygı av zamanlarında bazı tabuları uygulama sebebini doğurur. Azerbeycan örneğinde; loğusa kadın av tüfeğine dokunursa silah için, “tüfek çileye düştü” denir. Ve çocuklar silahın üzerinden üç kez atlatılarak silah çileden kurtarılır. Avcılığa duyulan bu saygı orman iyelerine saygıyı getirir. Avcı ava çıkmadan önce eşinden ayrı uyur, mutlak temiz olur ki bütün aile tertemiz olmalıdır. Aksi av kültürüne hakaret ve uğursuzluk sayılır. Şakalaşma, eğlence ve av hakkında konuşma kesinlikle olmaz. Av esnasında da; Türk kültüründe, ormanda özellikle av varsa asla gülünmez, kahkaha asla atılmaz, konuşulmaz. Hatta çoğu Türk boylarında avda kullanılan şifreli sözler, diller vardır. Evden, aileden, avdan ve evdeki evcil hayvanlardan kesinlikle konuşulmaz. Hakas Türklerinde av eşyalarına bile direkt ismi söylenmez, şifreli isim kullanılır. İhtiyaç dışında fazladan avlanmak yasaklanmıştır. Kutsal dağlarda ve önemli günlerde av kesinlikle yasaktır. Altay Türlerinde av hayvanının kemikleri asla ateşe atılmaz, yakılmaz ve yere koyulmaz. Yakut Türklerinde de, hiçbir avcı avının kulaklarını yiyemez, yasaklanmıştır. Bütün bu av kültlerinin dayantısı mitlerde, iyelerde çok sayıdadır. “Apsatı” denen av hayvanlarının koruyucu hamisi bazı mitlerde tarif edilmiştir. Apsatı uzun boynuzları olan bir maraldır, bazen de dağ keçisidir.”
Kaynak: Türk Mitolojik Sistemi