Lâle.. Zambakgiller familyasından, güzel görünüşlü çiçek.
Lâleler, enli, oval veya temrensi yapraklı, çok yıllık soğanlı bitkilerdir. Yapraklarının ortasından, genellikle tek bir çiçekle son bulan bir sap çıkar.
Bu çiçeğin, çan şeklinde, taç yapraksı altı parçadan meydana gelen bir kılıfı vardır. Yumurtalık üç meyve yapraktan meydana gelir. Meyve, içlerinde pek küçük birer cücük bulunan tohumla donatılmış üç köşeli bir kapsüldür. Pek değişik türleri yetiştirilir.
Çiçek Lâlesi en çok yetiştirilen lâle türüdür. Bu türün, geç ve erken yetişen Basit Lâleler, Flaman cinsi, Fantezi cinsi, Darwin cinsi, Katmerli cinsi, Dragon veya Yapağan cinsi, Triumph ve Bruder cinsleri gibi çeşitleri vardır. Lâle Hollanda’da çok yetiştirilir. İlkbaharda çiçek tarhlarını süslemek için en çok lâleden yararlanılır.
Lâlenin diğer başlıca çeşitleri, Thol Dükü Lâlesi, Greig Lâlesi, Kaufmann Lâlesi, Erken Lâle, Sluis Lâlesi, Foster Lâlesi.
Ters Lâle, Edirne’de, Selimiye Caminin müezzin mahfilini tutan mermer sütunların birindeki kabartma lâle motifidir.
Lâlenin baş kısmı aşağıya doğru işlendiğinden bu ad verilir. Halk arasında, lâlenin sütuna ters işlenişi hakkında üç söylenti vardır:
Birincisi: Eski harfle “lâle” kelimesi tersten okununca “hilal” olur. Hilal Osmanlıların kutsal alametidir. İnanışa göre, hilal yere düştüğü zaman kıyamet kopacak; bu da Türklüğün sonu olacaktır. Gelecek nesiller için hilalin düşmesini önlemek, caminin yıkılmamasını sağlamak amacıyla lâle ters oyulmuştur.
İkincisi: Mermer sütunun dikildiği yerde Lâleci Baba diye anılan, aksi bir adamın lâle bahçesi vardır. Lâleci Baba, cami yapımı için bahçesini vermeye uzun süre karşı koymuş; kendisini güçlükle razı edince, bu aksi adamın hatırasını belirtmek için sütuna ters (başaşağı) bir lâle oyulmuş.
Üçüncüsü: Selimiye Camii o kadar kusursuz yapılmıştı ki, nazar değmesin diye, bu mermer sütuna lâle motifi ters olarak oyulmuş.
Bazılarına göre asya kaynaklı olduğu söylenen lâlenin Anadolu’da da birçok yabani türüne rastlanır: Dağ Lâlesi, Berri Lâle, Kara Lâle gibi.
İran Selçuklularının ve Büyük Selçukluların sanat eserlerinde, lâle resim ve motiflerine geniş yer verilirdi. Anadolu Selçuklularının başkenti Konya’daki eserlerde de lâle motiflerine rastlanır.
Türk çinilerine, kumaşlarına, halı ve kilimlerine, cami, mescit, türbe, medrese, sebil ve okul gibi eserlerin duvarlarına her renkten lâle işlenirdi. Bundan başka, lâle resimleri padişah ve sultanların pabuçlarını, çizmelerini, peşkir ve uçkurlarını süslerdi.
İstanbul’u alan Türkler, Bizans bahçelerini lâlelerle süsledikleri gibi, Kağıthane’deki lâlelerin çeşitlerini de çoğalttılar.
Kanuni devrinde lâlelerin sayı ve çeşitleri arttı. Bazı kaynaklar lâlenin IV.Murad devrinde Hollanda’dan ve bir sefir tarafından getirildiğini yazar.
Hamburg’da yayınlanan bir yazıda, lâle soğanının 400 yıl önce diplomat Ghislin de Busbecy tarafından İstanbul’dan Avrupa’ya götürüldüğü belirtilir.
Aynı yazıya göre, her asil, bu yabancı ve güzel çiçeğe sahip olmak isterdi. Bu yüzden lâle fiyatları hızla arttı. Leiden üniversitesinde botanik profesörü Dr. Ciusius lâle soğanını yetiştirdi. O zaman az bulunan bir lâle soğanı (Van Eyck) 25000 guldene satıldı.
Ayrıca Vive le Roi adlı bir lâle soğanı, iki ton buğday, 4 ton çavdar, dört kuvvetli öküz, 8 domuz, 12 koyun, iki bin litre şarap, dört ton bira, iki ton tereyağı, beş yüz kilo peynir, bir zarif kadın elbisesi ve bir altın kadehle değiştirilirdi.
Osmanlı İmparatorluğu’nda da Lâle Devri adı verilen dönemde lâle çok önem kazanarak günün ve devrin çiçeği haline geldi. Eşine az rastlanan lâlelerin fiyatı Avrupa’da olduğu gibi birdenbire yükseldi. Birçok lâle türü yetiştirildi:
müferrihi zar, vefkı meram, cevheri siyrab, misbahı feyz, nurı behcet, peykeri çırağan, atiyyei hak, gülbüni iş, miftahi gülşen, girişmei naz, şerefi..
hurşid, tesellü hatır, menbaı hayat, naveki gülşen, leylaki, nihali gülşen, cilveengiz, tuhfei ezhar, nuri sefid (beyaz), şuaı yakut (kırmızı), zarif (turuncu)..
dürir yekta (beyaz), ruyı mehtab, hüsni gülzar, ihsanı yezdan, nurı saadet, sayei hüma (beyaz), çemen (sarı), yegane, keremi bari, şulei zerdüz, lebi çemen..
zübdei çemen, peymanei gülgun, feyzi seher, şevkaver, gonceper, hadenkil naz, gülşeni şebab, atiyye, ruhı şakayik, camı gülreng, hünü an..
Lâle yetiştiriciliğine son yıllarda Türkiye’de yeniden önem verildi. 1959’da açılan lâle sergisinden sonra Emirgan Korusu İstanbul’un bir mesiresi ve devamlı Lâle Bahçesi haline geldi.
Kaynak: Meydan Larousse, Cilt 7